TASFİYELER NEYE GÖRE YAPILIYOR ? DARBEYE DİRENEN ASKERLERİ ‘DARBECİ’ DİYE KİM FİŞLEDİ ?

15 Temmuz darbe girişimi sonrası başlayan tasfiyeler hız kesmeden sürüyor.

Bilindiği gibi 15 Temmuz’un hemen akabinde yapılan ilk tasfiye dalgası ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri’ndeki toplam 325 generalin 149’u ( yaklaşık yüzde 46) TSK’dan ihraç edildi.

İhraç edilenler arasında 2 Orgeneral, 7 Korgeneral, 27 Tümgeneral/Tümamiral (12 karacı, 11 havacı ve dört tümamiral) ve 126 tuggenaral/tuğamiral var. İstifalar ve emekliliğini istiyenlerle birlikte bu rakam 200’e yaklaştı. 15 Temmuz öncesi TSK’da 350 general vardı. Bu rakam tek başına TSK’da yaşanan büyük kıyımın delili sayılabilir.

TSK’dan ihraç edilen personel sayısı şu ana kadar 10 bin 017 subay/ astsubay ve 16 bin 409 askeri öğrenci.

Tasfiyelere dair bir başka önemli detay ise şu; TSK’da görev yapan kurmay subayların yüzde 90’ı tasfiye edildi.

DARBEYE KATILMAYANLAR NASIL BELİRLENDİ ?

Peki bu tasfiyeler nasıl yapılıyor ? Bu sorunun cevabı 15 Temmuz’un üzerindeki sis perdesini aralama konusunda hayati öneme sahip.

İddianamelere göre darbeye katılım rakamları şöyle; 8 bin 651 asker darbeye katıldı. Bunların 5 bin 761’i çeşitli rütbelerdeki askerler (astsubaydan generale kadar) geri kalanlar ise askeri okul öğrencileriydi.

Darbede 35 uçak, 37 helikopter ve 246 zırhlı araç (74 Tank) ve yaklaşık 4 bin hafif silah kullanıldı.

Yine iddianamelere göre bu tankların bir çoğunda mühimmat yoktu. ( Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçları Soruşturma Bürosu savcılarının araştırmalarına göre, darbecilerin 15 Temmuz için 4/4’lük bir plan olmadığının tespitine varıldı. Bu kapsamda darbecilerin amacının darbe yaparak ‘ülke yönetimini ele geçirmek’ olmadığı, arkasında başka planlar olduğu iddia edildi.

Savcılığa göre; darbe girişimin asıl amacının ‘Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı öldürerek ülkede kaos çıkarmak’ olduğu netleşti. Darbecilerin kaos çıkarma aşamasını belli bir zaman dilimine yaymayı planladığını kaydeden Savcılık, buna göre sonraki dönemler için de hedeflerinin bir ‘üst aklın’ devreye sokmak olduğunu iddia etti.

Tanklarda mühimmat yokmuş

Darbe gecesinde darbeci askerlerin birçok noktada aksaklık yaşadığı da ortaya çıktı. Askerlerin o gece ‘kritik’ komutanlıkları ele geçiremediği ve mühimmat da bulamadığı ortaya çıkan bilgiler arasında yer aldı. Mühimmatı bulamadıkları için de darbe gecesi şehre salınan tankların içerisinde mühimmat olmadığı, bunu yerine tatbikat için kullanılan plastik topların olduğu öğrenildi.)

(Bu yazının konusu tasfiyeler olduğu için bu iddianamedeki tuhaflıklara ayrı bir yazıda değineceğim)

Özetle, 15 Temmuz’a katılan asker sayısı ile 15 temmuz sonrası yaşanan tasfiyeler arasında büyük bir uçurum var.

Darbeye katılmayan, darbecilere direnen bir çok asker – savunması dahi alınmadan- ihraç edilip tutuklandı.

LİSTEYİ PERİNÇEK VE EKİBİ Mİ HAZIRLADI ?

15 Temmuz’dan bu yana yaşanan tasfiyeler ( ki aralarında Bakın Fikri Işık’ın da bulunduğu çok sayıda AKP’li tasfiye listelerinin önceden hazırlandığını itiraf etti) gösteriyor ki listeler darbeden çok önce hazırlanmış.

Bir başka ifadeyle 15 Temmuz’a giden yolda , daha ortada darbe yokken ‘darbeci’ diye damgalanıp atılacak olanlar belirlenmiş.

Hatta şu haberde yer aldığı gibi , şehit olanlar bile ‘darbeci’ diye KHK ile atıldı.

http://www.cagdasses.com/guncel/56072/afganistanda-sehit-olan-astsubay-da-khk-ile-ihrac-edildi

Peki bu listeleri kim hazırladı ?

Sorunun cevabını bulmak için Ergenekon davası sürecinden tanıdığımız isimlerin Havuz medyasında yer alan demeçlerine bakmak yeterli.

Çünkü başta Doğu Perinçek olmak üzere Mehmet Zeki Üçok, Dursun Çiçek ve diğer Ergenekon sanıkları ihraç listelerini kendilerinin hazırladığını açıkça söylüyorlar.

Mesela bu videolarda olduğu gibi.

 

 
 

 
 

 
DARBEYE KATILMADILAR AMA EN BÜYÜK TASFİYE DENİZ KUVVETLERİ’NDE OLDU

Video’da gördüğünüz gibi Perinçek ‘Deniz Kuvvetleri temizlendi, bizim yaptığımız listelerle tasfiyeler yapıldı’ diyor.

Darbe günü Deniz Kuvvetleri’nde yaşananlara biraz daha yakından bakarsak Perinçek’in anlatımlarını destekleyen detayları görebiliyoruz.

Bilindiği gibi Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramilar Bülent Bostanoğlu, 15 Temmuz günü Deniz Lisesi mezuniyet töreni için Heybeliada’daydı. Burada Donanma Komutanı Oramiral Veysel Kösele ile buştu.

İki komutan başbaşa uzun bir görüşme yaptılar (Bir gün önce Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın başbaşa görüşmesini hatırlatan bir başka özel görüşme)

Donanma Komutanı Kösele, darbe başladıktan sonra TCG Yavuz Fırkatey’ninde ‘alıkonduğunu’ anlattı. Fakat kayıtlara göre ‘alıkonan’ Kösele’nin cep telefonu açık ve Bostanoğlu ile Kösele arasında çok sayıda telefon görüşmesi yapılmış.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Kösele de o akşam İstanbul Çınar Otel’de bir düğüne katıldı ( O akşam ki 3.düğün)

http://www.cnnturk.com/turkiye/bulent-bostanoglu-darbe-gecesi-9-saat-dolasmis-140-telefon-gorusmesi-yapmis

Kösele’nin önce bir parkta sonra da ‘bir deniz aracında’ saklanması ve saatlerce kendinden haber alınamaması tıpkı Akar’ın ortadan kaybolarak ‘komutanlar bu işin içinde, darbe emir komuta içinde yapılıyor’ mesajı vermek için düşünülmüş bir eylem planıydı.

Nitekim elinde telefon olan o gece 140 telefon görüşmesi yapabilen Bostanoğlu ne Genelkurmay Başkanını aramış ne de ‘darbeye karşı’ bir açıklama yapmıştı.

Deniz Kuvvetleri Karargahı’nda görevli subaylar o gece terör saldırısı tehdidi ile karargaha çağrıldılar. Bir kısım amiraller ise tatildeydi. Karargaha gelen subayların ifadelerinde ‘terör tehdidi için çağrıldıkları’ bilgisi yer alıyor.

Deniz Kuvvetleri’nde ki kurallar gereği, terör saldırısı durumunda limandaki gemiler (içlerindeki mühimmat nedeniyle) bulundukları limanlardan ayrılıyorlar. O gece de öyle oldu.

Bostanoğlu’nun ifadesine göre darbeden haberi Personel Başkanı Tuğamiral Macit Arslan’ın araması ile 22.43’te oluyor.

Fakat Tugamiral Arslan o gece karargahta değil. Medyaya da yansıyan bilgilere göre Yarbay Aşkın Öğe ile birlikte ‘bir arkadaşlarının evinde’ bekliyorlar.

Bu detay şu açıdan önemli; bu isimler Deniz Kuvvetleri’ndeki tasfiyenin koordinatörleri. Fakat o gece Karargah’ta bile değiller. Kimin ne yaptığı konusunda birinci elden bilgileri de yok.

Öte yandan Bostanoğlu hem karargahta bulunan komutanlardan bilgi almak için aramadı hem de limanları terk eden gemilerin geri dönmesi için Sahil Güvenlik Komutanı Tugamiral Hakan Üstem ile temasa geçmedi.

KOMUTANINI DEĞİL AKP’Lİ BELEDİYE BAŞKANINI ARIYOR 

Onun yerine gece boyunca Arslan ve Öğe ile görüştü. Öğe’nin ifadesi ise hayli ilginç. Zira Öğe o gece telefonla AKP’li Karamürsel Belediye Başkanı İsmail Yıldırım ile sık sık telefonla görüşüyor ( Benzer temaslar Zekai Aksakallı ile İçişleri Bakanı Ala ve Başbakan arasında da var)

Öğe’de tıpkı Aksakallı gibi, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın halkı sokağa çıkarması gerektiği fikrindeydi ve bunu da AKP’li belediye başkanı Yıldırım’a söyledi.

15 Temmuz’da -Bostanoğlu’nun ifadelerinde de yer aldığı gibi- deniz kuvvetlerinden darbeye katılım olmadı. Buna rağmen onlarca amiral ve yüzlerce denizci subay tutuklandı, yüzlerce askeri öğrenci atıldı.

İhraçlar tamamen fişleme listelerine göre yapıldı. Hatta darbecilerin atama listesinde ismi yer almasına rağmen atılmayıp, terfi edenler bile oldu.

GÖREV EMRİ VERİP KIŞLAYA VARINCA ‘DARBECİ’ DİYE TUTUKLANDILAR

Öte yandan 15 Temmuz’dan sonra yaşanan tasfiyelerin darbeyle ilgili olmadığını gösteren çok sayıda örnek var.

Yani bizzat darbeye direnmiş, darbecilerle mücadele etmiş çok sayıda general ve subay da tasfiye edilip tutuklandı.

Bir kaç örnek vermem gerekirse;

Mesela Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanı Korgeneral Yıldırım Güvenç. O gece Org. Ümit Dündar’ın talimatı ile Akıncılar Üssü’ne gidip darbecilerle mücadele ediyor.

Güvenç’in ifadesinde ‘Bana Genelkurmay Başkan Vekili olarak atanan Orgeneral Ümit Dündar Akıncı’ya gitmemi emretti. Akıncı’daki operasyonu ben yönettim ve ben kurtardım.’ diyor.

Eğer darbeyle bu kadar aktif olarak mücadele etmişse sizce bu korgeneral niye tutuklu olabilir?”

Orgeneral Dündar’ın TBMM Komisyonu’nda verdiği cevap ise şu: “Sayın Komisyon üyemiz ‘Neden içeride?’ diye sordu, neden içeride olup olmadığını benim değerlendirebilmem de, bilmem de mümkün değil. Dolayısıyla ben olayın dışındayım. ‘Emirlere uydum’ derken, evet, uyguladı. Son noktada da Akıncı Kışlası’nın kontrol altına alınması konusu önem taşıyordu. Dolayısıyla ben de Ankara’da temasta olduğum Yıldırım Güvenç’e oranın kontrol altına alınması gerektiğini ve darbecilerden kurtarılması gerektiğini düşünerek o yönde kendisine talimat verdim, kendisi de gitti Akıncı Kışlası’na ve oradan kontrolü alarak çıktı, o şekilde ifade edeyim.”

Burada da açıkça görüleceği gibi, darbeyi bastırmakla görevlendirilen, sadece talimatı uygulayan bir korgeneral ‘darbeci’ suçlamasıyla tutuklanıyor. Darbecilerle nasıl mücadele ettiği o akşam orada olan herkesin şehadeti ile sabit. Peki ihraç ve tutuklama da ‘dayanak’ noktası ne olabilir ?

Devam edelim;

Trabzon’da 4. Motorlu Piyade Tugay Komutanı Kurmay Albay Bahadır Dalgıç kışlasından çıkmamış. Darbeye katılmamış. İfadelerinde de bu açıkça yer alıyor. Fakat tutuklanma nedeni ‘vali çağırdığı halde gitmemek’.

Benzer bir durum Erzurum’da yaşanıyor.

Jandarma Bölge Komutanlığı Kurmay Başkanı olan Kurmay Albay Murat Koçak ile Jandarma Bölge Komutanlığı’nda görevli Harekat ve Asayiş Şube Müdürü Kurmay Binbaşı Murat Yılmaz tutuklu. Koskoca bir kolordunun bulunduğu şehirde sokağa çıkan asker yok ama bu iki subay tutuklanıyor.

HASTANE DE TEDAVİ GÖRÜRKEN DARBEYE KATILMIŞ !

Bir başka tuhaf örnek ise Giresun’da.

5 Temmuz’da Skorsky helikopterin düşmesi sonucu eşi ve kızını kaybeden, kendisi de ağır yaralanan Giresun Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Mustafa Doğru darbe sırasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde tedavideydi. Gülhane Askeri Tıp Akademisinde tedavi altında olduğu için istese bile darbeye destek veremeyecek biri. Fakat tutuklandı.

Benzeri çok sayıda örnek sıralamak mümkün.

ESKİŞEHİR’DE Kİ ÜSSÜ KURTARAN GENERALDE TUTUKLANDI

Fakat şu örneği aktarmam şart; Korgeneral Hüseyin Demirarslan. Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanıydı. Darbe sırasında İzmir-Gümüldür’de tatildeydi. Olaylar başlayınca Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ı arıyor. Ünal kendisine Eskişehir’e gitmesi talimatını veriyor. O da önce Çiğli’ye oradan da Eskişehir’e geçiyor.

Darbenin bastırılmasında aktif rolü var. Bu durum ifadelerde de açıkça görülüyor. İktidar mensupları da Demirarslan’ın ifadelerini teyit ediyorlar.

Peki ne oldu ?

Fakat Binali Yıldırım ‘Eskişehir’de ki BGHM merkezinden bir korgeneralin yazılı emir isteyerek operasyonları geciktirdiğini’ söylemesi üzerine tutuklandı.
Gerçek 6 ay sonra ortaya çıktı çünkü yazılı emri isteyen Korg. Ziya Cemal Kadıoğlu’ydu. Hala görevine devam ediyor fakat Demirarslan tutuklu.

‘DARBENİN KOORDİNATÖRÜ’ AZ DAHA DARBEYİ KAÇIRIYORMUŞ 

Bir başka general; Tümg. İdris Aksoy, darbenin koordinatörü olduğu iddiasıyla tutuklandı.

Peki ne yapmış Aksoy ?

İddianamelere ve ifadelere göre darbe günü Londra’dan dönüyor.

Savunma Sanayi Müsteşarlığı adına bir toplantıya gitmiş. Darbe günü 17.40’ta İstanbul’a iniyor.

İfadesine göre o da meşhur düğüne gidecek. Fakat havalimanından çıktığında düğüne yetişemeyeceğini fark edip Yenikapı’ya gidiyor. Bandırma feribotu’na binip Bandırma’ya gidiyor. Feribottan indiğinde darbe başlamış.

Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ı arıyor. O da Eskişehir’e git diyor. O da Eskişehir’e gidiyor.

Şimdi ‘darbenin koordinatörü’ diye tutuklu.

(Bu arada 15 Temmuz’a dair tuhaflıklardan birisi de bu olay. Zira darbenin koordinatörü denen komutan darbe günü akşam üzeri Londra’dan geliyor. Uçağı kaçırsa, rötar yapsa darbeyi kaçıracaktı demek ki. Üstelik darbe sırasında feribotta. Feribotta telefon çekiyor muydu, kimle nasıl irtibat kurdu belli değil. Darbenin lideri denen Org. Akın Öztürk’de darbe günü son anda İzmir’den uçağa binip Ankara’ya geliyor. Darbe başladığında sivil kıyafetli ve Abidin Ünal’ın araması sonra Akıncılar’a geçip duruma müdahale ediyor. Neresinden baksanız tutarsız.)

Özetle;

ortada tuhaf olaylar zinciri var. Darbeye katılım çok az olmasına rağmen TSK tarihinde görülmemiş bir tasfiye yaşanıyor.

Darbeye katılmayan, darbeye direnen, darbecilerle mücadele eden isimler tasfiye ediliyor.

Bu durum tasfiye listelerinin darbeden önce hazırlandığı tezlerini güçlendiriyor. Zaten Perinçek ve ekibi bunu Havuz Medyası’nda övünerek anlatıyor.

Ne hikmetse, listeler hazır, tarihi tasfiyeler yaşanacakken bir grup asker Boğaz Köprüsü’nün bir şeridin kapatarak darbeye kalkışıyor.

Sonra her şey Erdoğan’ın dediği gibi ‘Allah’ın lütfu’ oluyor !

ÖNCE GÖREV EMRİ SONRA ‘DARBECİ’ SUÇLAMASI

15 Temmuz’un ‘resmi söylemi’ni sorgulamaya devam edelim. Çünkü cevapsız sorular ortada duruyor.

Bize anlatılan hikayede ise büyük boşluklar var.

Malum olduğu üzere resmi kayıtlara göre 168 general (TSK’da ki general sayısının neredeyse yarısı) ‘darbeci’ iddiasıyla tutuklu.

Bu generallerin kontrolünde 200 binden fazla asker, binlere zırhlı araç, silah ve mühimmat var.

Fakat darbeye katılan -resmi rakam- asker sayısı (askeri okul öğrencileri ve erler ile birlikte) toplam 8 bin 657 kişi.

Cemaatçi  diye ihraç edilen ve tutuklanan bu kadar generalin, subay-astsubayın neden darbeye katılmadıkları hatta direndiklerine dair mantıklı bir cevap henüz verilemedi.

AKP ve Havuz söylemine göre Cemaatçi subaylar ikinci darbe için beklediler. (Bu tezin absürdlüğü üzerine çok bir şey söylemeye gerek yok sanıyorum. Hiç kimse böyle bir işe kalkışmaz. Ya darbe yaparsın ya da yapmazsın)

Tutuklanan generaller arasında ilginç bir detay daha var.

Bugün darbeci diye tutuklanan bir çok general o gece darbeye direnmiş, mücadele etmiş hatta bizzat Genelkurmay Komuta kademesinin talimatlarını uygulamış.

 

O gece oraya ‘duruma mukayyet ol’ diye bizzat Genelkurmay Komuta kademesi tarafından yollanan kişiler var.

Mesela Org. Akın  Öztürk.

Darbe günü İzmir’den Ankara’ya gelen Öztürk, torunlarını görmek için Akıncılar Üssü’nün olduğu lojmanlara gidiyor.

Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın telefonu üzerine üsse geçiyor. Gece boyunca darbecileri iknaya çalışıyor.

İfadeler ve iddianamelerde bu bölümler açık.

Kaldı ki Akın  Öztürk’ün darbecileri ikna etmek için Akıncılar Üssüne gönderildiği Genelkurmay’ın resmi açıklaması ile de teyitli. (Gerçi o açıklama sonra sırra kadem bastı)

Operasyonla kurtarıldı  denen ( aslında -ifadelerde geçen şekliyle- hiç de esir alınmış hali olmayan ) Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile sabah Çankaya Köşkü’ne gitmek üzere Öztürk üsten beraber aynı araca biniyorlar.

Akar ve Dişli’yi helikopterle Çankaya Köşkü’ne götüren ve daha sonra ordudan ihraç edilen Kara Pilot Albay Uğur Kapan’ın ifadesine göre Akar, Dişli ve Öztürk helikoptere aynı araç ile geliyor. Akar, Dişli’yi yanına alırken Öztürk’e ‘sen burada kal’ diyor.

“Eğer Öztürk darbenin 1 numarası ise Akar ile aynı araçta ne yapıyordu” gibi çok sayıda soru var.

Devam edelim.

15 Temmuz günü Akıncılara gidip ‘duruma göz kulak olması’ istenen bir başka isim ise Kara Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Başkanı Korgeneral Yıldırım Güvenç. Darbe gecesi Hulusi Akar’ın yerine, Erdoğan tarafından Genelkurmay Başkan Vekili yapılan dönemin 1.Ordu Komutanı Org Ümit Dündar tarafından aranan Yıldırım Güvenç’e Akıncılar’a gitmesi talimatı veriliyor.

Kara Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Başkanı Korgeneral Yıldırım Güvenç ile ilgili görsel sonucu

 

Güvenç Akıncılar üssüne gidiyor ve üssün kontrolünde önemli görevler ifa ediyor. Bu durum Dündar’ın ifadelerinde de var;

“Sayın Komisyon üyemiz ‘Neden içeride?’ diye sordu, neden içeride olup olmadığını benim değerlendirebilmem de, bilmem de mümkün değil. Dolayısıyla ben olayın dışındayım. ‘Emirlere uydum’ derken, evet, uyguladı. Son noktada da Akıncı Kışlası’nın kontrol altına alınması konusu önem taşıyordu. Dolayısıyla ben de Ankara’da temasta olduğum Yıldırım Güvenç’e oranın kontrol altına alınması gerektiğini ve darbecilerden kurtarılması gerektiğini düşünerek o yönde kendisine talimat verdim, kendisi de gitti Akıncı Kışlası’na ve oradan kontrolü alarak çıktı, o şekilde ifade edeyim.”

Güvenç, tutuklandıktan sonra Fahri Kasırga’ya şu mektubu göndermişti;

http://www.hurriyet.com.tr/komutandan-mektup-sizi-ben-kurtardim-40223231

Ümit Dündar’ın talimatı ile Akıncılar’a giden ve yine Ümit Dündar’ın ifadesiyle darbenin başarısız olmasında etkili olan Güvenç neden tutuklu ?

Bu şekilde talimatları yerine getirdiği halde tutuklu kaç general var ?

AKSAKALLI’NIN İFADESİNDEN İLGİNÇ DETAY

CHP’nin 15 Temmuz darbeyi araştırma komisyonun “kim tarafından yazıldığı belli olmayan ve komisyonda tartışılmayan raporu”na ( rapordaki tam ifade bu) itiraz şerhinde ilginç bir bölüme rastladım.

Zekai Aksakallı’nın Semih Terzi’ye yönelik geçmişe doğru hayli eski bir husumeti varmış. Kendi ağzından anlattıkları ilginç.

Aynı Aksakallı uçuş yasağına rağmen Terzi’nin uçağının Ankara’ya gelmesine izin veriyor. Yine Aksakallı’nın ifadelerine göre o akşam Genelkurmay Başkanı ve 2.Başkana telefonla ulaşamıyor ( O akşama dair eksik noktalardan birisi de o. Aksakallı, Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi ile birlikte Gazi Orduevi’nde düğünde. İfadesine göre Genelkurmay önündeki çatışma seslerini  duyunca dışarı çıkıyor, kendisini siyah bir minibüs kaçırmaya çalışıyor, nasıl olduğu belli olmasa da oradan kurtulup Çukurambar’a ulaşıyor)

Komutanlarına ulaşamıyor fakat aynı saatlerde tam 9 kez merhum Ömer Halisdemir ile görüşüyor. Son görüşmede Semih Terzi’yi vurmasını emrediyor.

(İfadelere göre Ömer Halisdemir yaralıyken Terzi’nin ekibinden ütg Mihrali Atmaca yakından iki el ateş edip Halisdemir’i öldürüyor.)

Acaba ‘darbeci’ diye afişe edilip linç edilen kaç komutan, general, subay veya astsubay bu şekilde ?

 

KARARGAH’I NASIL TESLİM ETTİLER ?

NASIL YANİ ?

15 Temmuz’a dair ifadeleri-iddianameleri okudukça sorular artıyor. Cevapsız onlarca soru hala ortada duruyor.
Mesela Genelkurmay Karargahı’nın ele geçirilmesi olayına bakalım.
İfadelere ve iddianamelere göre şöyle olmuş;
Herkesin malumu olduğu üzere 14:20’de MİT’e Binbaşı O.K tarafından ihbar yapılıyor. O ihbar 16:20’de Genelkurmay’a ulaşıyor.
Ardından MİT Müsteşarı Fidan 18:00’de bizzat Genelkurmay Karargahı’na gidiyor. 20:20’ye kadar orada kalıyor.
İddinamalere göre saat 20:23’te Akıncılar Üssü’nden 33 Özel Kuvvetler Komutanlığı mensubu asker bir otobüse binip Genelkurmay’a doğru harekete geçiyor.
Bu esnada Akar Türk hava sahasının kapatılması talimatını vermis. İhbarın doğruluğunu teyit için Kara Havacılık Okulu’na Kara Kuvvetleri Komutanı Zeki Çolak’ı yollamış. MİT Müsteşarı Karargah’ta.
Yani sıradışı bir şeylerin olduğu belli.
Fakat bir saat önce yola çıkan bir otobüs dolusu ÖKK askeri 21:20’de Genelkurmay 1A kapısından içeri giriyor. Doğrudan Genelkurmay Komutanı’nın katına çıkıyor. Tam teçhizatlılar.
İfadelere göre koridorda Genelkurmay 2.Başkanı Yaşar Güler’e rastlıyorlar ve ‘tatbikattayız’ diyorlar. Güler de ‘iyi o zaman deyip odasında evrak okumaya geçiyor’. (Genelkurmay 2. Başkanısınız, komuta katında silahlı askerler var, tatbikattayız diyorlar ve siz tamam diyorsunuz.! Genelkurmay 2.Başkanı demek Karargah demektir ve ondan habersiz yaprak kıpırdamaması gerekirdi)
Yaklaşık 6 dakika sonra; 21:26’da Güler ÖKK askerlerince derdest ediliyor. Genelkurmay Başkanı Akar’da odasında ‘evrak okurken’ derdest ediliyor.!
Darbe ihbarı almışsınız, ihbarı ciddiye alıp hava sahasını kapatmış, Kara Havacılık Okulu’na Kara Kuvvetleri Komutanı’nı yollamışsınız fakat Genelkurmay Karargahı tedbirsiz. Ne Genelkurmay Başkanı ne de İkinci Başkana yönelik koruma tedbiri yok.
Kendilerine bir şey olmayacağından nasıl bu kadar emin olabildiler ? NATO’nun en büyük ikinci ordusunun karargahını ele geçirmek bu kadar kolay mıdır ?
Herşey gibi Genelkurmay’ın basılması ve Akar ile Güler’in derdest edilmesi de tuhaf. Hem de çok tuhaf !

15 TEMMUZ’DA NASIL OLDU DA KİMSE KİMSEYE ULAŞAMADI ?

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden neredeyse bir yıl geçti ortada cevaplanmamış onlarca soru var.

Bunlardan birisi de şüphesiz MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ı darbeye dair bilgilendirmemiş olması.

 

Image result for fidan erdoğan akar

Bu fotoğraf 18 Kasım 2016’da Özbekistan’da çekildi. Erdoğan darbenin hedefi (!), Akar ‘darbeden habersiz ve tedbirsiz Genelkurmay Başkanı’ ve Fidan ‘TSK’nın darbe yapacağından habersiz, ihbara rağmen Erdoğan’a konuyu aktarmayan istihbarat başkanı’. Eğer bu iki isim senaryonun bir parçası değillerdiyse yaşanan bunca olaya rağmen Erdoğan tarafından korunup kollanmaları akla, mantığa uymuyor. 

Nitekim hem Erdoğan hem de Yıldırım, darbeyi takip eden günlerde Fidan’a yönelik ‘ihmal’ eleştirisi yaptı.

Gelin ifade ve iddianamelere yansıyan ‘ulaşamama‘ hikayelerilen daha yakından bakalım.

FİDAN ERDOĞAN’A ULAŞAMIYOR !

15 Temmuz gününe dair en meşhur ‘ulaşamama hikayesi’ Hakan Fidan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ulaşamaması. İddianame ve ifadelere yansıyan bilgilere göre Hakan Fidan, 15 Temmuz günü -darbe ihbarını aldıktan sonra- saat 18.30’da Genelkurmay’dan Marmaris’te tatilde olan Erdoğan’ı arıyor.

Telefonda koruma müdürü Muhsin Köse’den Cumhurbaşkanının  müsait olmadığı bilgisini alınca “Dışarıdan bir saldırı olması durumunda buna karşı koyacak gücünün, kuvvetinin ve adamının olup olmadığını” soruyor.

Hem de iki kez.

Köse de tuhaf bir şekilde ‘sayın müşteşar ne diyorsunuz, ne saldırısı, ne tehdidi’ demiyor ve ‘tedbirimiz var’ deyip telefonu kapatıyor.

Resmi 15 Temmuz  senoryosu‘na göre olay böyle olmuş. MİT müsteşarının darbe gibi ciddi bir ihtimalde Cumhurbaşkanı ve Başbakana ulaşaması tuhaf bir durum.

(Köse’nin neden Erdoğan’a bilgi vermediği, vermiş ise ne olduğu, Köse’nin neden TBMM 15 Temmuz komisyonuna çağrılmadığı gibi sorular da hala ortada duruyor)

15 Temmuz günü, Fidan’ın Binali Yıldırım’a da ulaşamadığı ifadelerden anlaşılıyor. Aynı şekilde Binali Yıldırım da darbe sonrası demeçlerinde Fidan’a ulaşamadığını söylemişti.

Yani Başbakan-Cumhurbaşkanı ve MİT müsteşarı birbirine ‘ulaşamıyor’

HAVA KUVVETLERİ KOMUTANI GENELKURMAY BAŞKANINA ULAŞAMIYOR

O güne dair ‘ulaşamama’ hikayelerine devam edelim.

Herkesin malumu olduğu üzere o gün 3 düğün var ve TSK komuta kademesi neredeyse tam kadro  düğünde (o düğünlere dair ayrı bir yazı yazacağım çünkü darbe senaryosunun önemli ayaklarından birisi o düğünler)

Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın ifadelerine göre darbeyi eşinin telefonundan öğreniyor. ( oysa ki aynı gün 18.06’da kendisine Genelkurmay Başkanı’nın talimatı ile Türkiye genelinde hava sahasının kapatıldığı bilgisi veriliyor. O ‘nasıl yani, ne oluyor ?’ demeden düğüne devam ediyor.)

İfadelerine göre Genelkurmay Başkanı Akar ve ikinci başkan Güler’i arıyor. Her ikisine de ulaşamıyor.

EMNİYET MÜDÜRÜ TSK’YA ULAŞAMIYOR

İfadelerden devam edelim.

Yaşanan ‘tuhaflıklar üzerine’ Ankara Emniyet Müdürü Mahmut Karaaslan Genelkurmay’ın önüne gidiyor. İlginç bir şekilde askeri kaynaklara ulaşamıyor. Ankara da konuşlu kolorduyu arıyor, komutanına ulaşamıyor.

JANDARMA GENEL KOMUTANI AKAR’A ULAŞAMIYOR

Jandarma Genel Komutanı Org. Galip Mendi’de o akşam Ankara Gazi Orduevi’ndeki bir düğünde. İfadelere göre Genelkurmay kapısında silah sesleri gelinceye kadar olaylardan habersiz ! . Galip Mendi, silah sesleri sonrası Genelkurmay Başkanı Akar ve İkinci başkan Güler’i arıyor ama hiç birine ulaşamıyor.

Daha sonra kendi başında bulunduğu Jandarma Genel Komutanlığı Hareket Merkizi’ni arıyor ( 21.30) ama oraya da ulaşamıyor.

Bu arada şu notu da düşmekte fayda var. Jandarma Türkiye’nin yaklaşık yüzde 80’inden sorumlu.

ÖZEL KUVVETLER KOMUTANI NE AKAR NE DE BAŞKA BİR KOMUTANA ULAŞABİLİYOR 

15  Temmuz’un kritik ve en şüpheli isimlerinden birisi Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı. O da düğün akşamı Ankara Gazi Orduevi’nde düğünde. İfadelerine göre ‘tuhaflık olduğunu fark eder’ ve eşiyle orduevinden ayrılır.

Bu sırada siyah bir minibüs önlerini keser. İfadelerde detay yok ama Aksakallı bir şekilde bu sivillerin elinden kurtulup Çukurambar’a gider. Burada iken Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi, Genelkurmay Başkanı Hulusi  Akar ve Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Salih Zeki  Çolak’ı arar. 

Ama o da hiç kimseye ulaşamaz. ( Aksakallı komuta kademesinden hiç kimseye ulaşamaz ama o akşam Semih Terzi’nin vurulmasını organize etmek için merhum Ömer Halisdemir ile tam 9 kez telefonla görüşür)

KARA KUVVETLERİ KOMUTANI GENELKURMAY’A ULAŞAMIYOR 

O akşam bir birine ulaşamayan (ifadelerden anlaşılan zaten kimse kimseye ulaşamamış) isimlerden birisi de Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Salih Zeki Çolak. O da Kara Havacılık Okulu’ndan Genelkurmay’a ulaşamıyor.

 

EFKAN ALA CUMHURBAŞKANINA ULAŞAMIYOR 

Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala ise Cumhurbaşkanına ulaşamıyor. İddianamelere göre Efkan Ala 21:20’de THY’nin tarifeli uçağı ile Erzurum’dan Ankara’ya hareket ediyor.

İndikten zonra Cumhurbaşkanını arıyor ama ulaşamıyor. Bu arada 15 temmuza dair şüpheleri arttıran olaylardan birisi de bizzat Ala’nın şu videosu: Her anlatım bir önceki ile çelişiyor. Ala farkında olmadan tezgahı deşifre etmiş.

 

 

FİDAN’A KİMSE ULAŞAMIYOR 

Yine ifadelere göre MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay’dan ayrıldıktan sonra MİT Karargahı’na geçiyor ve Suriyeli muhalif lider ile görüşüyor.

O görüşme her halde çok önemli olacak ki, 20:30’dan sonra kimse Fidan’a ulaşamıyor.

NEDEN KİMSE GÖREVDEN ALINMADI ?

Darbeye dair sayısız soru hala ortada duruyor. Her yeni detay şüpheleri arttırıyor. Diğer detayları bir kenara bırakalım; sadece bu durum bile yani Cumhurbaşkanı, Başbakan, MİT müsteşarı, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının birbiriyle iletişim kuramaması (!) başlıbaşına şüpheli bir durum.

15 Temmuz’un kontrollü-kurgu bir darbe olmadığını varsaysak bile ortaya esaslı bir istihbarat ve yönetim sorununun varlığı çıkıyor.

Peki bu kadar büyük skandallara rağmen aktörlerden istifa eden, görevden alınan, ifadeye çağrılan oldu mu ?

HAYIR ..

Aksine hepsi ödüllendirildi, kahraman ilan edildi.

 

 

4 UÇAK 4 AYRI HAVALİMANI.. DARBEDEN HABERDAR DEĞİLLERSE O UÇAKLARI NASIL HAZIRLADILAR ?

15 Temmuz’a dair ‘resmi söylemi’ sorgulamaya devam edelim.

Daha önceki yazılarda da anlattığım gibi, Havuz Medyası’nda 15 Temmuz öncesinde yoğun bir şekilde ‘Cemaat darbeye hazırlanıyor‘ haberleri yapıldı.

Bu kampanyaya siyasilerin yanısıra Oda Tv ve Aydınlık da destek verdi.

Öyle ki daha 15 Temmuz yaşanmadan ‘Cemaat’in darbe yapacağı’ beklentisi oluşturulmuştu.

O haberlere örnekleri şu analizde toplamıştım:

https://15temmuzgercekleri.wordpress.com/2017/06/02/darbeyi-kimler-biliyordu/

Ardından kanlı darbe girişimi yaşandı. Neredeyse 11 ay geçti o geceye dair cevapsız onlarca soru var.

Ağır sansür koşullarında, ifadelere-iddianamelere tam ulaşamasak da açık kaynaklardan o geceye dair cevapsız soruları bulmaya çalışalım.

UÇAKLAR JET HIZIYLA NASIL HAZIRLANDI?

15 Temmuz sürecinin en karanlık noktalarından birisi şüphesiz Marmaris.

Daha o akşamdan başlamak üzere Marmaris’e dair sayısız senaryo ve efsane üretildi. Hatta bizzat Erdoğan, kendisini peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) ile Hz Ebu Bekir’in mucizevi mağara tecrübesi ile kıyasladı.

Ancak 15 Temmuz’un ‘resmi hikayesi’ gibi Marmaris anlatımları da boşluklarla dolu.

İLGİNÇ GÜZERGAH

Herşeyden önce Erdoğan Marmaris’e tatil için giderken ilginç bir yöntem tercih etti. O güne kadar her daim yanında olan yaverlerini ekibinden çıkarttı.

Ardından 11 Temmuz saat 21.00’da İstanbul’dan Aydın yakınlarındaki Çıldır Havalimanı’na uçtu.

Burası kalacağı otele yaklaşık 150 km mesafedeydi ve normalde Dalaman Havalimanı’nı kullanması gerekirdi. Fakat yanına yaverlerini almadığı gibi gittiği yeri belli etmemek için farklı bir güzergah takip etti.

Erdoğan’ın Marmaris’te geçirdiği günlere dair net bilgi yok.

Hatta Erdoğan’ın 15 Temmuz günü Cuma Namazı için bile kaldığı yerden çıkmadığı ortaya çıktı.  (TBMM 15 Temmuz Komisyonu üyesi CHP Milletvekili Aytun Çıray, “Sayın Cumhurbaşkanı için o gün cuma namazına gitmesi konusunda Çamlı köyü camisinde hazırlık yapılıyor. Çamlı köyü camisine Sayın Cumhurbaşkanı –ki cuma namazlarını ihmal etmez birçok Müslüman gibi- cuma namazına gitmiyor.” demişti.)

Erdoğan 15 Temmuz günü neden cuma namazına gitmeme kararı aldı? Cuma saatinde neredeydi ve ne yapıyordu? hala bilinmiyor.

KUR’AN ÖĞRETME FOTOĞRAFI VE ÇELİŞKİLİ BİR BAŞKA HİKAYE

Hatırlanacağı gibi Anayasa Referandumu öncesinde Erdoğan’ın torununa Kur’an öğreten fotoğrafı medyaya servis edilmişti. (Gerçi daha sonra ‘sızdı’ dendi fakat Erdoğan ve ekibinin çalışma usulünü herkes biliyor. O fotoğraf seçim kampanyasının bir parçası olarak servis edilmişti)

Related image

 

24TV ekranlarında o fotoğrafın 15 Temmuz gecesi çekildiğini anlatmıştı. Tabi karşısında gazeteci olmadığı için sorulması gereken sorulmadı, anlattıkları propaganda olarak kaldı.

En başta soru şu; o oda, daha önce yine Saray tarafından medyaya servis edilen ‘işte Erdoğan’ın saldırıya uğrayan odası’ diye gösterilen yer değil.

Çünkü darbe girişimi sonrası kameralar eşliğinde Yalçın Akdoğan otel odasını gezmiş ve o görüntüler ‘işte saldırıya uğrayan otel’ diye servis edilmişti.

http://www.yeniakit.com.tr/haber/erdoganin-kaldigi-otel-saldirinin-izlerini-tasiyor-195735.html

Fakat o görüntülerdeki yer ile Erdoğan’ın torununa Kur’an öğretirken çekilen fotoğraf aynı yer değil. Kaldı ki fotoğrafta yer alan modem, kitaplık vs gibi ayrıntılar da şüpheleri arttıran unsurlardan.

DARBEDEN HABERİ YOKSA O UÇAKLAR NASIL HAZIRDI ?

O geceye dair onlarca sorudan birisi de Erdoğan’ın hangi uçağı nasıl kullandığı.

 

 

Image result for Erdoğan ATV gençlerle

Zira 11 Nisan 2017’de ATV-A Haber yayınına katılan Erdoğan gençlerin sorularını cevaplarken şunları söylemişti;

“Benim hızlı bir yatım var, buradan sizi yakın adalara götürebilirim gibi bana bir teklif de yaptı. Dedim ki ‘Serkan bak, benim vatan topraklarında ölmem varken ben gidip gavur topraklarında esir hayatı yaşayamam’ damadım, eşim, kızım torunlarım hep beraber oradan çıktık ve Dalaman’a ulaştık, bizden önce meğerse Dalaman’a gelmişler, bizim uçağı incelemişler. Fakat çok ilginç şeyler oluyor ve uçağa girmişler, bakmışlar çıkmışlar. Bizim bunlardan haberimiz yok. Biz indik, hemen uçağa geçtik daha sonra öğreniyoruz. Ki bunların gelip gitmesi hani Nur Mağarası’ndaydı değil mi? hani geliyorlar sevgili peygamberimiz Ebubekir Sıddık ile orada ama mağaranın kapısını örümcek örüyor ve gelip bakıyorlar ki örümcek ağ örmüş, ‘Burada örümcek ağ ördüğüne göre herhalde buraya kimse girip çıkmış değildir’ diyorlar ve kapıdan müşrikler dönüp gidiyor. Şimdi bunlar da gelip bakıyorlar filan kimseyi görmeyince uçağın içinde dönüp gidiyorlar onların arkasından biz biniyoruz ve uçağımıza binip, üç ayrı noktada tabii o gece bizim uçak var çünkü hedef saptıracağız. Dalaman’daki uçakla beraber hareket ediyoruz.”
İşin Hz.Peygambere benzetilme vehameti bir yana son cümlede kritik bir bilgi var. Diyor ki: 3 ayrı noktada uçak var.

4. Uçak ise Erdoğan’ın kullandığı uçak.

Burası önemli bir nokta. Çünkü Erdoğan’ın tabiriyle ‘şaşırtma yapmak için hazırlanan 4 uçak’ söz konusu ise bu uçaklar ne zaman hazırlanmıştı ?
Resmi söyleme göre Erdoğan’ın uçağı 01.43’te Dalaman’dan uçup 03.20’de İstanbul’a indi. Normalde 50 dikaka olan uçuş 97 dakika sürdü. Uçak Dalaman’a da İzmir’den gelmişti.

Erdoğan İstanbul’a doğru uçuşa geçtiğinde Atatürk Havalimanı hala darbeci askerlerin kontrolünde ve kapıda tank bekliyordu.

Havada F-16’lar uçuyor, Havalimanının kapısında tank bekliyorken Erdoğan’ın İstanbul’a doğru uçuşa geçmesinin mantıklı bir izahı yok.

Dönelim A Haber’de ki açıklamalara.

Erdoğan kendileri için 4 ayrı uçağın hazırlandığını söylüyor. Eğer darbenin başlama saatini referans alırsak karşımıza bir matematik problemi çıkıyor.

Çünkü,

Normal şartlarda Erdoğan’ın kullandığı uçaklar ortak havuza dahil ve Ankara’da bekliyorlar.

Hatta Esenboğa Havalimanı’nda özel bir hangar yapıldı son yıllarda.

Eğer Erdoğan darbeyi gerçekten eniştesinden öğrenmiş ve tanklar sokağa çıktıktan sonra haberdar olmuşsa, bu koordinasyon nasıl yapıldı ?

Uçak mürettebatlarını haberdar edip acil kodla göreve çağırmak, uçakların bakım ve kontrolü, 4 farklı havalimanı (İzmir,Dalaman, Bodrum ve Çıldır) için uçuşların planlanması, hedef havalimanlarına ulaşılması ve orada yeniden yakıt ikmali vs hazırlıkların yapılması saatler bulan bir operasyon demektir.

Basit bir hesapla; mürettebatın haberdar edilip havalimanına ulaşması en iyi ihtimalle 1-1,5 saat alır. Bu da hiç bir trafiğin yada karmaşanın olmadığı hallerde mümkün.

F-16’lar uçmaya başlamış, yollarda hareketlilik varken pilot ve mürettebata ulaşıp hızlıca havalimanına varmasını temin etmek pek mümkün gözükmüyor. Varsayalım tüm pilotlara ve ekibe sorunsuz ulaşıldı hepsi jet hızıyla görev yerine ulaştı.

Aynı anda uçakların kontrolü ve uçuş hazırlıkları başlamış olsa en az 1 saatte o tutacaktır.

Ankara’dan hedef havalimanlarına ulaşmak ise 45 dakika ile 1 saat sürer. Hedef havalimanında yeniden yakıt alınması ve uçuşa hazırlık çalışmaları da yapmak 30 dakika ile 1 saat alır.

Image result for Erdoğanın uçakları

 

Erdoğan’ı İstanbul’a götüren uçak İzmir’den Dalaman’a 00.40’ta uçmuş gözüküyor.

Bu uçağın mürettebatının toparlanması, uçuşa hazır hale getirilmesi, Ankara’dan İzmir’e uçması ve orada yeniden yakıt ikmali yapması vs bütün kalemleri topladığınız zaman ortaya temel bir soru çıkıyor. 4 uçağı kapsayan 4 ayrı havalimanını içine alan bir operasyonun bitirilebilmesi için uzmanlara göre 5 ila 7 saatlik bir zamana ihtiyaç var. ‘Resmi 15 Temmuz söylemi‘nde bu süre 2,5 saate düşüyor.

Erdoğan’ın ekranlara ilk çıktığı saati, Dalaman’dan İstanbul’a uçuşunu ve Havalimanına inişini hesaplarsanız ortaya şu sonuç çıkıyor.

Eğer gerçekten Erdoğan darbeyi 21.30 gibi eniştesi Ziya İlgen’den öğrenmişse bu uçak operasyonunun yapılabilmesi için yeterli zaman kalmıyor.

Kayıtlara göre Ankara semalarında ilk uçak 22.05’te görülüyor. Boğaz Köprüsü’nün kapandığı saat ise 22.10

ERDOĞAN’IN DARBEYİ KİMDEN VE NE ZAMAN ÖĞRENDİĞİ HALA MUAMMA !

Bu arada bir parantezle hatırlatmakta fayda var. Darbenin üzerinden neredeyse bir yıl geçti, biz hala Erdoğan’ın darbeyi kimden ve nasıl öğrendiğini netleştiremedik.

Bizzat Erdoğan’ın demeçlerinden hatırlatayım; Erdoğan ilk açıklamayı İstanbul Atatürk Havalimanı’nda saat 04.22’de yaptı. Tam olarak şunu söyledi; “Öğleden sonra bir hareketlilik ne yazık ki silahlı kuvvetlerimizin içinde mevcuttu”

18 Temmuz 2016’da CNN İnternational’a yaptığı açıklamada ise “ O gece saat 20:00 civarında bir haber aldım, bazı bölgelerde gelişmeler olduğunu öğrendim. Biz de harekete geçmeye karar verdik” dedi.
20 Temmuz 2016’da El Cezire’ye yaptığı açıklamada ise TSK içindeki hareketliliği eniştesi Ziya İlgen’den öğrendiğini söyledi. Bir gün sonra yani 21 Temmuz’da Reuters ile yaptığı röportajda ise saat 16.00 civarı eniştesi İlgen’den gelen telefonla Beylerbeyi civarındaki askeri hareketlilikten haberdar olduğunu anlattı.

Ardın da 30 Temmuz 2016’da ki A Haber yayınında saat 21.30 gibi eniştesi İlgen’in kendini aradığın ve darbeden haberdar olduğunu söyledi.

Enişte İlgen ise Kanal D’ye yaptığı açıklamada “Beylerbeyinde ki hareketliliği ve tankların köprüye çıktığını gördükten sonra Erdoğan’ı aradığını” söylemişti.

O geceye dair o kadar çok tarih ve yer verdiler ki hepsinin kuyruğu bir birine karıştı. Zira Akıncı İddianamesi’nde yer alan kronolojiye göre Beylerbeyi’ndeki askeri hareketlilik 21.00’da başladı. Köprüye ilk tankın çıkışı ise 22.08
Eğer Erdoğan darbeyi eniştesinin telefonundan öğrenmişse -ki eniştesinin açıklamasına göre köprüye çıkan ilk tankları gördükten sonra aramış- saat 22.08 olmalı.

Saat 22’den sonra 2,5 saat içerisinde 4 ayrı uçağın 4 ayrı havalimanında hazır hale getirilmesi nasıl mümkün oldu ?

Bu durumda akla en yatkın iki seçenek kalıyor; ya herşeyi başından planladıkları için uçaklar ‘her ihtimale karşı’ 4 farklı havalimanında hazır olacak şekilde hazırlanmıştı.

Yada MİT’e ilk bilgi geldikten sonra hemen planlar uygulamaya kondu ve Erdoğan için kusursuz bir kaçış planı yapıldı.

Her iki durumda da ortak bir nokta var; 249 kişi ölmeyebilir, bu darbe daha başlamadan önlenebilirdi.

Sorgulamaya, sormaya devam edeceğim…

Darbeciler düğünü basmak için sabah Konya’dan yola çıkmışlarsa bu darbe nasıl öne çekilmiştir ?

15 Temmuz darbe girişimine dair ‘resmi söylem’ sorguladıkça dökülüyor.

Genelkurmay Başkanı ve MİT’in 15 Temmuz raporlarına göre darbe hazırlıklarının sızması üzerine darbeciler paniğe kapılıp gece 03’te yapacakları hareketi akşam 20.30’a çektiler.

Ancak bu resmi söylemi boşa çıkartan onlarca detay var. Ortaya çıkan her detay ‘Erdoğan ve Hakan Fidan organizasyonunda Hulusi Akar desteğiyle kurgu bir darbe’ yapıldığını ortaya koyuyor.

Image result for düğündeki askerler nasıl basıldı

 

Mesela şu meşhur düğüne bakalım.

Darbe günü Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve 22 üst düzey general Moda’da düğündeler.

Darbe bilgisi öğleden sonra MİT’ve Genelkurmay’a ulaşıyor ama bütün komutanlar topluca düğüne gidiyorlar. Bu hareketin sırrı (!) halen çözülebilmiş değil. Düğünü basan askerlerin ifadeleri de şüpheleri arttırıyor çünkü Türkiye gibi terör belası ile boğuşan bir ülkede o kadar genaral tereyağından kıl çeker gibi gözaltına alınıyorlar.  Gözaltına alınan komutanlarda da bir panik havası yok.

Düğünün tarihi önceden belli, katılımcıları da.

Burada dananın kuyruğu kopuyor: Zira düğünü basmaya ve komutanları derdest etmeye giden birlik Konya 3. Ana Jet Üssü’ne bağlı MAK timleri.

Konya’dan karayolu ile İstanbul’a gidiyorlar. Timdeki askerlerin ifadelerine göre hepsine o gece düğündeki komutanları koruma görevi verildiği söyleniyor.

Astubay Ali Murat Karakaş’ın ifadesine göre sabah 6.15 gibi yola çıkıyorlar. Kahvaltı için mola verdiklerinde ekipteki astsubay Fatih Suçatı’nın kendilerine ‘arkadaşlar amacımız tatbikat değil, hava kuvvetleri komutanını korumaya gidiyoruz, ve 17-20 saatleri arasında Samandra’da olmamız gerekiyor’ diyor.

Ekipteki askerlere 10’ar adet plastik kelepçe de dağıtılıyor. Düğünde ki komutanları korumak için yola çıkıyorsunuz ama yanınıza plastik kelepçe alıyorsunuz ! Gözaltına alınan komutanların transferi için helikopter organizasyonu gündüz saatlerinde yapılmış.

Yani en baştan hedef düğündeki komutanları gözaltına almaktı.

Şimdi soru şu; madem ki MİT’in çalışması ile darbe öne çekildi ve gece 3’te başlaması gereken harekat akşam 20:30’a çekildi, peki o meşhur düğündeki komutanları göz altına almak için askerler nasıl olupta yola çıktılar.

Komutanları göz altına alma planını kim yaptı ve askerleri sabah yola kim çıkardı ? Darbe 03’te yapılacaksa onca generali akşam ki düğünde neden göz altına aldılar.?

Sadece bu durum bile 15 Temmuz’un resmi söylemini boşa düşürüyor. Kaldı ki bu şekilde onlarca soru var.

http://www.tr724.com/darbe-aksam-20-30a-gore-planlandi-ahmet-donmez-yazdi/

Ahmet Dönmez’in bu yazısı okunmalı.

 

 

MAHKEMEDEN ŞOK DETAYLAR: İHBARCI BİNBAŞI ZATEN MİT’E Mİ ÇALIŞIYOR DU ?

Binbaşı O.K. 2 yıldır MİT adına çalışıyormuş

12 Haziran 201757

15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili yargılanan TSK mensuplarının mahkemelerde yaptıkları açıklamalar her gün yeni bir gerçeği daha ortaya çıkarıyor. Son olarak Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesinde verilen ifadeler Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın aslında darbeciler tarafından derdest edilmediğini ortaya koydu. Dönemin Kara Havacılık Komutanlığı Kurmay Başkanı Yarbay Mehmet Şahin yaptığı savunmada, Hulusi Akar’ın karargahtan kendisini alarak Akıncılar Üssü’ne götüren ve darbe suçundan tutuklanan pilot Albay Uğur Kapan’a, “Neden vaktinde gelmediniz” diye bir de fırça attığını anlattı. Ardından da mahkemeye derdest edilen bir komutanın emirler verip bu şekilde konuşmasının normal olup olmadığını sordu. Üstelik pilot Uğur Kapan, darbe başarısız olunca Akar’ı Çankaya Köşküne götüren kişiydi.

Verilen ifadelere bakıldığında hep aynı soruda buluşuluyor. Vakti ve imkanı olduğu halde Hulusi Akar darbeyi neden önle(ye)medi.

“İHBARCI BİNBAŞI O.K. İKİ YILDIR MİT’E ÇALIŞIYORDU”

Mahkeme tutanaklarına yansıyan bir başka önemli bilgi ise kamuoyunu günlerdir meşgul eden ihbarcı Binbaşı O.K. ile ilgiliydi. O.K.’nın Okan Kocakurt olabileceğini ilk kez Odatv isimli internet sitesinden Müyesser Yıldız ima etmişti. Bu yazının ardından bazı haberlerde O.K.’nın Okan Kocakurt olduğunu dillendirilmeye başladı. Binbaşı O.K., 15 Temmuz günü darbe yapılacağını öğrenir öğrenmez 14:20’de ulaştığı MİT görevlilerine planı anlatmıştı.

Peki gerçekten ihbarcı Binbaşı O.K. Okan Kocakurt muydu? Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kayıtlarına giren ifadeye göre bu bilgi doğru değil. Dahası O.K., Gülen cemaati ile bağlarını kopardıktan sonra son iki yıldır MİT ile çalıştığı iddia edilen Binbaşı Osman Karacan’dı!

Bu bilgi Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 69 sanıklı ÖKK Davası’nın 8’inci celsesinde gerçek ortaya çıktı. Albay Ümit Bak’ın avukatı Tuncay Özcan gerçek ihbarcının Osman Karacan olduğunu açıkladı. 11 pilotun avukatlığını yapan Avukat Özcan, “Osman Karacan’ın MİT’e çalıştığını bilmeyen pilot yok” iddiasında bulundu. Özcan’ın iddiasına göre Osman Karacan, cemaat ile ilişkilerini kestikten hemen sonra MİT tarafından kullanılmaya başlamıştı. Hatta Özcan’a göre, Karacan iddia edildiği gibi İzmir’de tatildeyken göreve çağrılmadı. Bir şekilde bu kurguya dahil edildi!

İKİ SAVCI NEDEN TASFİYE EDİLDİ?

Nasıl gözaltına alındığı belli olmayan Karacan, 11 Ağustos 2016’da soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Harun Kodalak ile Başsavcıvekili Necip Cem İşçimen’e “Darbe olacağını MİT’e söyledim” diyordu. MİT ise ihbarcı Binbaşının sadece müsteşar Hakan Fidan’a yönelik bir eylem konusunda ihbarda bulunduğu konusunda ısrarcıydı. Görüşme tutanağındaki bu bilgi darbe olacağının bilindiği ancak önlenmediği gerçeğini gün yüzüne çıkarıyordu. Belki de bu sakıncalı durumun ortaya çıkması nedeniyle her iki savcı da tenzili rütbeyle soruşturmadan alındı. Binbaşı Osman Karacan’ın ihbarcı olduktan sonra MİT tarafından korumaya alındığı bilgisi de doğru değil. Bu ifadelere göre zaten MİT’e çalışmaktaydı…

Bülent Ceyhan- Kronos.news

15 TEMMUZ’UN KAZANANLARI KAYBEDENLERİ

2014 yılına kadar “Ergenekon ve Balyoz davalarının savcısıyım” diyen Erdoğan ne oldu da birden ‘Ergenekon’un avukatı’ haline geldi, onları iktidarına ortak yaptı?

Erdoğan 17-25 Aralık operasyonları sonrası düştüğü durumdan kurtulma yolları arıyordu. Bu zor halden kurtulabilmek için içte ve dışta ittifakları/düşmanlıkları yeniden tanımladı. Bireysel konumunu-çıkarlarını merkeze alacak şekilde sadece hükümetin değil, devletin politikalarında keskin değişiklik arayışına girdi. Açığa çıkmış ve soruşturulan yolsuzluk, rüşvet, suiistimal gibi ağır ithamların Batı tarafından aklanmasının ve desteklenmesinin mümkün olmayacağını biliyordu. Bu nedenle Erdoğan ve çevresi ülkenin eksenini değiştirmeyi ve içte ulusalcı/Avrasyacı/Ergenekoncu ekibe, dışta Rusya/Çin/İran gibi ülkelere yanaşmayı tercih etti. Bu tercihten sonra Erdoğan, Ergenekon ve Balyoz darbe davalarını kapattı. Bu keskin dönüş topluma “Orduya kumpas” denerek pazarlandı.

Ergenekoncu subaylar salınmakla yetinilmedi, yüklü tazminatları da ödenerek TSK’daki görevlerine acelece iade edildiler. Zira Erdoğan Avrasyacı-Ergenekoncu askerlere şiddetle muhtaçtı. Ergenekoncu/Avrasyacı ekip de zordaki Erdoğan’ın durumundan yararlanma fırsatını kaçırmadı ve Cemaat’i hedefe koymak üzere anlaştılar. Erdoğan kininin takipçisi olurken, Ergenekoncular sürecin stratejik ve taktik planlayıcısı oldu. İslamcılara, tarikatlara ve cemaatlere ise bu işbirliğinin figüran kitlesi, oy deposu olmak düştü.

Gövdesini dindarların, beynini Ergenekoncuların, siyasi gücünü AKP’nin oluşturduğu yeni, kozmopolit bir BİRLİK kuruldu. Pragmatizmin üstadı Erdoğan 17-25 Aralık suçlarının bagajıyla hukuk, şeffaflık, hesap verebilirlik gibi demokratik değerlere asla dönemezdi. Bu ilkeleri paydaşlarına şart koşan NATO ve AB ile yürüyemezdi. Onun yerine kirli bohçalarını problem yapmayacak Avrasyacılar ve onların hamisi Rusya ile iş tutmayı tercih etti. İşbirliği süreci Yalçın Akdoğan’ın “milli orduya kumpas kuruldu” cümlesiyle başladı. Uçak düşürme vakası Rusya ile ilişkileri germiş gibi görünse de sonuçta Erdoğan’ın ve Türkiye’nin Rusya’ya bağımlılığını, mecburiyetini ve mahkûmiyetini perçinledi. Nitekim Erdoğan özür dileme, tazminat, yaptırımlara boyun eğme dâhil her tavizi verdi.

15 Temmuz Bu İttifakın Meyvesi

Rusya ile AKP arasında bir balayının olduğu havuz medyadan da açıkça görülüyordu. Son yıllarda Rusya ve Avrasyacılara, onların stratejisti Dugin’e güzellemeler gırla gidiyordu. 5 Haziran 2016’da Sabah’tan Ferhat Ünlü “Rus devletinin üzerinde durduğu derin devlet konseptinin, ‘çekirdek devlet aklı’nın kodlarını anlamak gerekiyor” demişti. Dugin’e övgüler dizen yazısında Dugin’in “Doğu Perinçek başta olmak üzere Türk Avrasyacılarıyla yakın irtibatı” olduğunu yazıyordu.

Kasım 2016’da AKP grup toplantısına katılan, TBMM Darbeyi Araştırma Komisyonu’na ifade veren Dugin, Putin’in Türkiye’ye “stratejik ortaklık teklif ettiğini” söylüyordu. Ayrıca Dugin, “Bu darbe girişimi ABD’nin Erdoğan rejimine yaptığı bir savaş ilanıydı. (…) Bu da diğer büyük jeopolitik güç olan Rusya’nın davet edilmesini gerektiriyor. Türk vatanseverler darbeyi bastırdı. Artık Türkiye’yi Moskova’yla arayı düzeltmekten hiçbir güç alıkoyamaz” sözleriyle “Batı kulübünü bırakın birlikte hareket edelim” demek istemişti.

Aleksandre Dugin’in 15 Temmuz’dan kısa süre önce Putin tarafından gizlice Ankara’ya gönderildiği ve darbe ile ilgili bilgiler ve sonrası tutuklanacaklarla ilgili listeler verdiği medyada yer aldı. Erdoğan’ın: “Putin’in darbe girişminde hızlı desteğinden memnunum” ifadesini de bir yere koyun. Son dönemde Trump’ın seçilmesi dâhil Batı’da yapılan pek çok seçime Rusya/Putin gölgesi düştü. 15 Temmuz üzerindeki berraklaşması istenmeyen puslu havayı da düşündüğünüzde darbe senaryosunun Erdoğan-Ergenekon-Dugin işbirliğiyle icra edildiğine dair düşünceler güçleniyor. Başta Hulusi Akar’ın itiraf niteliğindeki açıklaması ve darbe duruşmalarındaki diğer asker ifadelerini ve çelişkileri bir arada değerlendirdiğimizde taşlar yerine oturuyor.

Bu ortaklık Türkiye’nin Batı’dan, NATO’dan ve AB sürecinden bütünüyle kopmasıyla sonuçlanır mı bilemiyoruz. Ama görünen o ki Erdoğan, Ergenekoncular ve Avrasyacılar Rusya’nın himayesinde bir proje yürüttüler ve hepsi bundan kârlı çıktı.

Bu işbirliği sonucu kimler neler kazandı?

RUSYA: NATO subayları TSK’den bütünüyle tasfiye edildi. NATO’nun 65 yıllık birikimi sıfırlandı. TSK tamamen Avrasyacı-Ulusalcı subaylara kaldı. Erdoğan’ın Rusya ile bireysel çıkar ilişkisi nedeniyle Türkiye kadim Türk yurdu Kırım’a, Kırım Tatar Parlamentosunun feshine, işgale sessiz kaldı. Ortadoğu’da milli çıkarlarımızla örtüşmeyen Rusya politikalarına göz yumuldu. Suriye bütünüyle Rusya ve İran inisiyatifine terk edildi. Türkiye ‘kuzu’ haline getirildi ve oyun dışına itildi. Rusya ile bir kısım silah anlaşmaları yapıldı. Rusya Türk dünyası üzerinde etkili olabilecek potansiyele sahip bir ülkenin politik ve diplomatik etkisini zayıflattı. Dugin’in Avrupa’yı kuşatmayı ve kontrolü hedefleyen Yeni Avrasyacılık stratejisi gereği önemli bir kanat ülke olan Türkiye Batı’dan, NATO’dan uzaklaştırıldı.

ERDOĞAN: Erdoğan bu ittifaktan sonra iç politikada rahatladı, ciddi hareket alanı kazandı. Ergenekoncu kadrolarlar sayesinde fişlemeler yaptı, beraberce intikam listeleri hazırladılar. Hakkındaki olumsuz algıyı değiştirmede iç kamuoyunda (kısmen) başarılı oldu. (Şimdilik) 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarından kurtuldu. Paralarını, ailesini ve çıkarlarını güvence altına aldı. ‘Tek Adam’ haline geldi. İhale-komisyon işlerinde pervasızca hareket etme fırsatı yakaladı. Ayrıca iç kamuoyunda yeni bir ‘mağduriyet’ daha elde etti. Kendine güveni geldi, artık 2030’lardan bahsediyor! Biat etmeyenlere ‘darbe’ üzerinden diz çöktürdü. AKP’dekiler dâhil kenara yazdıklarından intikam almaya başladı. 15 Temmuz Erdoğan’a MHP’yi ve diğer küçük muhalifleri tam kontrol etme, HDP’yi hapse atma ve CHP’yi uysallaştırma imkânı verdi.

ERGENEKONCULAR: 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları öncesi kanlı-bıçaklı olan iki kesim ortak düşmana karşı taktik (stratejik değil) işbirliği kurdular ve kazan-kazan formülüyle çalıştılar. Günün sonunda menfaate dayalı bu BİRLİK neye evrilecek bilemiyoruz ama Ergenekoncular bu işbirliğinden en kazançlı çıkan grup oldu. İçi gayet dolu ve sağlam darbe davaları kapatıldı, hepsi hapisten çıktı. TSK ve bürokrasideki konumlarını eskisinden daha güçlü şekilde yeniden kazandılar. Üstelik artık Erdoğan’ın kendilerine duyduğu ihtiyacın farkındaydılar. Ergenekon yargılamaları sürecinde dedikleri gibi onları içeriye atan polisler-yargıçlar Silivri’ye dolduruldu. Bununla yetinilmedi içerde kendilerine, dışarıda çoluk çocuğuna işkenceler edildi.

Kaybedenler…

2014 yılı başlarında kurulan Erdoğan-Ergenekon-Avrasyacı birlikteliği, projesini 15 Temmuz senaryosu ile taçlandırdı. Bu tabloda kaybeden demokratik blok, AB, NATO oldu. Demokrasi, hukuk, insan hakları ve elbette ki Türkiye’nin geleceği oldu. İslami söylemlerle Erdoğan’ın peşine takılan dindarlar ve cemaatler yıkımın büyüklüğünün hala farkında değiller. Cemaatler-tarikatlar küçük ve kısa vadeli hesaplar için ağır bir yozlaşma sürecine girdi. Hasarı yıllarca görülecek herkesimden yetişmiş aydınlar, beyinler, gazeteciler biçildi, Anadolu’nun sermayesi, teşebbüs gücü bitirildi.

“Batıyı dengeleyeceğim” diye Erdoğan dünyanın türlü coğrafyalarında otoriter yönetimlerle ilişkilere girdi. İran’ın bölgede kazandığı mevzileri problem etmedi, hatta Türkiye’yi ve kendisini aşağılamasını bile sineye çekti. Doğu Türkistan davasını sattı, Doğu Türkistanlıları ‘terörist’ olarak Çin’e iade etti. Yıllarca ‘kırmızı çizgimiz’ dedikleri Kerkük Kürdistan Yönetimi’ne katıldı. Tüm bunlara milliyetçilerin sesi dahi çıkmadı. Yunanistan’ın nerdeyse her hafta bir adamızı işgal etmesini görmezden geldi. Kıbrıs’ta aleyhte gelişmelere ses verilmedi. Suriye’de dibimizde PYD devleti kuruldu, içeriye kükreyen Erdoğan dışarıdaki tüm bu olumsuzlukları yuttu.

15 Temmuz üzerindeki sisler dağıldıkça Saray-TSK-MİT’in içinde olduğu, yabancı bir gücün himaye ettiği kumpasla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor. O geceye dair üretilen argümanlar hızla çöküyor. Tarih Milli Orduya kimlerin tuzak kurduğunu gösterecektir. Gelecek nesiller kendisine emanet edilen Mehmetçikleri, değerli komutanları bir senaryo uğruna heder eden Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı bu kara tablo ile anacaktır. Başında “Milli” olan bir istihbarat kurumunu milletin aleyhine çalıştıran bir MİT Müsteşarını millet unutmayacaktır. Maalesef devleti, milleti, orduyu koruması gerekenler, işbirliği içine girerek onları imha etmeye koyuldular.

Türkiye 2. Dünya Savaşı sonrası, Stalin Rusya’sının tehdidinden korunmak için, üstelik Kore’de canlarımızla bedel ödeyerek NATO’ya girmişti. İroniye bakın ki, Rusya’dan bizi korusun diye girdiğimiz NATO, Rusya’ya çerez yapıldı. Yetişmiş, nitelikli Türk subayları bir senaryoya feda edildi.

Eğer sahici bir darbeden eminseniz duruşmalar, yargılamalar medyaya, kamuoyuna açık yapılsın, bütün dünya neler yaşandığını görsün! Bakın CIA Şefi kameralar önünde, parlamentoya ve bütün dünyaya ifade veriyor! Hulusi Akar ve Hakan Fidan için böyle bir şeye cesaretiniz var mı? Ayrıca, neden sivilleri öldüren silahların balistik incelemeleri yapılmadı? Sahnelenen olayda şehit edilen 250 insanın neden hiçbirine otopsi yapılmadı? SADAT, 15 Temmuz’un neresindeydi?

Peki, NATO bu yapılanları yutar ve hazmeder mi?

Böylesine ağır ve aşağılayıcı bir tavrı NATO’nun ve NATO’ya liderlik eden ABD’nin hazmedeceğini ve Türkiye gibi önemli bir ülkeyi, TSK gibi etkili bir orduyu Rusya angajmanı olan Avrasyacılara feda edeceğini beklemek, uzun yıllar yapılan bir yatırımın ‘boşa’ olduğunu savunmak anlamına gelir. Bir kurgu ve senaryo ile TSK’yı pazarlık aracı yapan, Avrasyacı-Ergenekonculara teslim eden Erdoğan’ın ‘hevesi’ bu anlamda kursağında kalabilir.

Dış politikada Katar olayı yeni gelişmelere gebe görünüyor. “Milli Orduya kumpas” sözü bir süreci başlatmıştı. Efkan Ala’nın “Ergenekon ve Balyoz’un uydurma olmadığı ortaya çıktı” açıklaması da bir şeylerin işaret fişeği gibi…

Mahmut Akpınar TR724.COM

SANIK ALBAY: KALKIŞMA SINIRLI VE KONTROLLÜYDÜ

Darbe girişimi sırasında Genelkurmay’da yaşananlara ilişkin davada ifade veren eski Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurumsal Dönüşüm Şube Müdürü Kurmay Albay Muzaffer Düzenli kalkışmanın sınırlı ve kontrollü olduğunu iddia etti.

Ankara 17’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nce, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’nde görülen duruşmada orgeneral ve korgeneral seviyesinde isimlerin kendisini tehdit ettiğini belirten Düzenli, “Memleket hayrına ne zaman önemli bir iş yapmaya çalışsak bize hep engel çıkardılar. Değişim projelerimizi akamete uğratmak istediler, beni tehdit ettiler” dedi.

‘Davaya kimse ilgi göstermiyor’

Halkın ve milletvekillerinin davaya ilgi göstermediğini dile getiren Düzenli, “Davanın ilk günü teşhir yürüyüşünde bile günler öncesinde yapılan haberlere rağmen sadece 200 kişi hazır bulunmuştur. Böyle önemli bir davaya ilginin cılız kalması, milletimizin nazarında bu davanın itibar görmediğinin bariz bir tezahürü olmuştur” diye konuştu.

‘Yurtta Sulh Konseyi’ üyeliği suçlamasını kabule etmeyip, yapılanmayı ‘hayal ürünü’ diye niteleyen Düzenli, “Böyle bir konsey üyesi olmadığımı söylüyorum. Bunu ispat etmek zorunda değilim. Yok olan bir şeyi ispat edemem. Bu konseyin var olduğunu yazan iddia makamı bunu ispat etmelidir” ifadelerini kullandı.

‘Kalkışma ilgili makamlara haber verildi’

Darbe girişimini kimin gerçekleştirdiği sorusuna yanıt vermeyen Düzenli, ‘kontrollü kalkışma’ nitelemesini kullanarak, şöyle devam etti: “Kalkışmayı planlayan grubun içinde birileri, bunlar sivil de olabilir, asker de olabilir, bunlar bir yerlerden yönlendiriliyordu. Onlar da o istikamette planlama yapan grubu yönlendiriyordu. Burada temel motivasyon şöyle olabilir: ‘Evet bir darbe kalkışması yaptıralım ancak bu kalkışma bizim yönlendirmelerimize uygun olarak başarısızlığa mahkum edilmiş bir istikamette planlansın yani bizim kontrolümüzde bir darbe kalkışması cereyan etsin’. Kalkışmaya yönelik planlar devam ederken, kalkışmayı başarısız kılıp tasfiyeye yönelik evirmek isteyen birileri ilgili makamlara haber verip kalkışmayı etkili bir şekilde başlamadan engellemek yerine sınırlı ve kontrollü bir kalkışmaya müsaade etmişlerdir. Kontrollü darbeyi dizayn edenler meşru görünen gerekçelerle arzu edilen birlikleri ve kişileri bu işin içine çekmiş olabilirler.”

‘Akıncı davasında konuşacağım’

Düzenli, mahkeme başkanı Oğuz Dik’in kendisine ait Akıncı Üssü’ndeki fotoğraflarını göstermesiyle ilgili savunmayı Akıncı Üssü’nde yapacağını söyleyerek, “Akıncı iddianamesinde olan görüntüler. Şu an bir şey diyemiyorum. Eğer onlar bensem ifademi destekler mahiyette görüntülerdir” dedi.

Düzenli, savcının 15 Temmuz akşamı görevli olmadığı halde neden Akıncı Üssü’ne gittiği sorusuna da, “Akıncıya iş yemeği meselesiyle çağrıldım. Ahmet Özçetin adına aradığını söyleyen bir binbaşı tarafından çağrıldım, gittim. Akıncı davasında ayrıntılı şekilde anlatacağım” diye yanıt verdi.