15 Temmuz darbe girişimi sonrası başlayan tasfiyeler hız kesmeden sürüyor.
Bilindiği gibi 15 Temmuz’un hemen akabinde yapılan ilk tasfiye dalgası ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri’ndeki toplam 325 generalin 149’u ( yaklaşık yüzde 46) TSK’dan ihraç edildi.
İhraç edilenler arasında 2 Orgeneral, 7 Korgeneral, 27 Tümgeneral/Tümamiral (12 karacı, 11 havacı ve dört tümamiral) ve 126 tuggenaral/tuğamiral var. İstifalar ve emekliliğini istiyenlerle birlikte bu rakam 200’e yaklaştı. 15 Temmuz öncesi TSK’da 350 general vardı. Bu rakam tek başına TSK’da yaşanan büyük kıyımın delili sayılabilir.
TSK’dan ihraç edilen personel sayısı şu ana kadar 10 bin 017 subay/ astsubay ve 16 bin 409 askeri öğrenci.
Tasfiyelere dair bir başka önemli detay ise şu; TSK’da görev yapan kurmay subayların yüzde 90’ı tasfiye edildi.
DARBEYE KATILMAYANLAR NASIL BELİRLENDİ ?
Peki bu tasfiyeler nasıl yapılıyor ? Bu sorunun cevabı 15 Temmuz’un üzerindeki sis perdesini aralama konusunda hayati öneme sahip.
İddianamelere göre darbeye katılım rakamları şöyle; 8 bin 651 asker darbeye katıldı. Bunların 5 bin 761’i çeşitli rütbelerdeki askerler (astsubaydan generale kadar) geri kalanlar ise askeri okul öğrencileriydi.
Darbede 35 uçak, 37 helikopter ve 246 zırhlı araç (74 Tank) ve yaklaşık 4 bin hafif silah kullanıldı.
Yine iddianamelere göre bu tankların bir çoğunda mühimmat yoktu. ( Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçları Soruşturma Bürosu savcılarının araştırmalarına göre, darbecilerin 15 Temmuz için 4/4’lük bir plan olmadığının tespitine varıldı. Bu kapsamda darbecilerin amacının darbe yaparak ‘ülke yönetimini ele geçirmek’ olmadığı, arkasında başka planlar olduğu iddia edildi.
Savcılığa göre; darbe girişimin asıl amacının ‘Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı öldürerek ülkede kaos çıkarmak’ olduğu netleşti. Darbecilerin kaos çıkarma aşamasını belli bir zaman dilimine yaymayı planladığını kaydeden Savcılık, buna göre sonraki dönemler için de hedeflerinin bir ‘üst aklın’ devreye sokmak olduğunu iddia etti.
Tanklarda mühimmat yokmuş
Darbe gecesinde darbeci askerlerin birçok noktada aksaklık yaşadığı da ortaya çıktı. Askerlerin o gece ‘kritik’ komutanlıkları ele geçiremediği ve mühimmat da bulamadığı ortaya çıkan bilgiler arasında yer aldı. Mühimmatı bulamadıkları için de darbe gecesi şehre salınan tankların içerisinde mühimmat olmadığı, bunu yerine tatbikat için kullanılan plastik topların olduğu öğrenildi.)
(Bu yazının konusu tasfiyeler olduğu için bu iddianamedeki tuhaflıklara ayrı bir yazıda değineceğim)
Özetle, 15 Temmuz’a katılan asker sayısı ile 15 temmuz sonrası yaşanan tasfiyeler arasında büyük bir uçurum var.
Darbeye katılmayan, darbecilere direnen bir çok asker – savunması dahi alınmadan- ihraç edilip tutuklandı.
LİSTEYİ PERİNÇEK VE EKİBİ Mİ HAZIRLADI ?
15 Temmuz’dan bu yana yaşanan tasfiyeler ( ki aralarında Bakın Fikri Işık’ın da bulunduğu çok sayıda AKP’li tasfiye listelerinin önceden hazırlandığını itiraf etti) gösteriyor ki listeler darbeden çok önce hazırlanmış.
Bir başka ifadeyle 15 Temmuz’a giden yolda , daha ortada darbe yokken ‘darbeci’ diye damgalanıp atılacak olanlar belirlenmiş.
Hatta şu haberde yer aldığı gibi , şehit olanlar bile ‘darbeci’ diye KHK ile atıldı.
http://www.cagdasses.com/guncel/56072/afganistanda-sehit-olan-astsubay-da-khk-ile-ihrac-edildi
Peki bu listeleri kim hazırladı ?
Sorunun cevabını bulmak için Ergenekon davası sürecinden tanıdığımız isimlerin Havuz medyasında yer alan demeçlerine bakmak yeterli.
Çünkü başta Doğu Perinçek olmak üzere Mehmet Zeki Üçok, Dursun Çiçek ve diğer Ergenekon sanıkları ihraç listelerini kendilerinin hazırladığını açıkça söylüyorlar.
Mesela bu videolarda olduğu gibi.
DARBEYE KATILMADILAR AMA EN BÜYÜK TASFİYE DENİZ KUVVETLERİ’NDE OLDU
Video’da gördüğünüz gibi Perinçek ‘Deniz Kuvvetleri temizlendi, bizim yaptığımız listelerle tasfiyeler yapıldı’ diyor.
Darbe günü Deniz Kuvvetleri’nde yaşananlara biraz daha yakından bakarsak Perinçek’in anlatımlarını destekleyen detayları görebiliyoruz.
Bilindiği gibi Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramilar Bülent Bostanoğlu, 15 Temmuz günü Deniz Lisesi mezuniyet töreni için Heybeliada’daydı. Burada Donanma Komutanı Oramiral Veysel Kösele ile buştu.
İki komutan başbaşa uzun bir görüşme yaptılar (Bir gün önce Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın başbaşa görüşmesini hatırlatan bir başka özel görüşme)
Donanma Komutanı Kösele, darbe başladıktan sonra TCG Yavuz Fırkatey’ninde ‘alıkonduğunu’ anlattı. Fakat kayıtlara göre ‘alıkonan’ Kösele’nin cep telefonu açık ve Bostanoğlu ile Kösele arasında çok sayıda telefon görüşmesi yapılmış.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Kösele de o akşam İstanbul Çınar Otel’de bir düğüne katıldı ( O akşam ki 3.düğün)
Kösele’nin önce bir parkta sonra da ‘bir deniz aracında’ saklanması ve saatlerce kendinden haber alınamaması tıpkı Akar’ın ortadan kaybolarak ‘komutanlar bu işin içinde, darbe emir komuta içinde yapılıyor’ mesajı vermek için düşünülmüş bir eylem planıydı.
Nitekim elinde telefon olan o gece 140 telefon görüşmesi yapabilen Bostanoğlu ne Genelkurmay Başkanını aramış ne de ‘darbeye karşı’ bir açıklama yapmıştı.
Deniz Kuvvetleri Karargahı’nda görevli subaylar o gece terör saldırısı tehdidi ile karargaha çağrıldılar. Bir kısım amiraller ise tatildeydi. Karargaha gelen subayların ifadelerinde ‘terör tehdidi için çağrıldıkları’ bilgisi yer alıyor.
Deniz Kuvvetleri’nde ki kurallar gereği, terör saldırısı durumunda limandaki gemiler (içlerindeki mühimmat nedeniyle) bulundukları limanlardan ayrılıyorlar. O gece de öyle oldu.
Bostanoğlu’nun ifadesine göre darbeden haberi Personel Başkanı Tuğamiral Macit Arslan’ın araması ile 22.43’te oluyor.
Fakat Tugamiral Arslan o gece karargahta değil. Medyaya da yansıyan bilgilere göre Yarbay Aşkın Öğe ile birlikte ‘bir arkadaşlarının evinde’ bekliyorlar.
Bu detay şu açıdan önemli; bu isimler Deniz Kuvvetleri’ndeki tasfiyenin koordinatörleri. Fakat o gece Karargah’ta bile değiller. Kimin ne yaptığı konusunda birinci elden bilgileri de yok.
Öte yandan Bostanoğlu hem karargahta bulunan komutanlardan bilgi almak için aramadı hem de limanları terk eden gemilerin geri dönmesi için Sahil Güvenlik Komutanı Tugamiral Hakan Üstem ile temasa geçmedi.
KOMUTANINI DEĞİL AKP’Lİ BELEDİYE BAŞKANINI ARIYOR
Onun yerine gece boyunca Arslan ve Öğe ile görüştü. Öğe’nin ifadesi ise hayli ilginç. Zira Öğe o gece telefonla AKP’li Karamürsel Belediye Başkanı İsmail Yıldırım ile sık sık telefonla görüşüyor ( Benzer temaslar Zekai Aksakallı ile İçişleri Bakanı Ala ve Başbakan arasında da var)
Öğe’de tıpkı Aksakallı gibi, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın halkı sokağa çıkarması gerektiği fikrindeydi ve bunu da AKP’li belediye başkanı Yıldırım’a söyledi.
15 Temmuz’da -Bostanoğlu’nun ifadelerinde de yer aldığı gibi- deniz kuvvetlerinden darbeye katılım olmadı. Buna rağmen onlarca amiral ve yüzlerce denizci subay tutuklandı, yüzlerce askeri öğrenci atıldı.
İhraçlar tamamen fişleme listelerine göre yapıldı. Hatta darbecilerin atama listesinde ismi yer almasına rağmen atılmayıp, terfi edenler bile oldu.
GÖREV EMRİ VERİP KIŞLAYA VARINCA ‘DARBECİ’ DİYE TUTUKLANDILAR
Öte yandan 15 Temmuz’dan sonra yaşanan tasfiyelerin darbeyle ilgili olmadığını gösteren çok sayıda örnek var.
Yani bizzat darbeye direnmiş, darbecilerle mücadele etmiş çok sayıda general ve subay da tasfiye edilip tutuklandı.
Bir kaç örnek vermem gerekirse;
Mesela Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanı Korgeneral Yıldırım Güvenç. O gece Org. Ümit Dündar’ın talimatı ile Akıncılar Üssü’ne gidip darbecilerle mücadele ediyor.
Güvenç’in ifadesinde ‘Bana Genelkurmay Başkan Vekili olarak atanan Orgeneral Ümit Dündar Akıncı’ya gitmemi emretti. Akıncı’daki operasyonu ben yönettim ve ben kurtardım.’ diyor.
Eğer darbeyle bu kadar aktif olarak mücadele etmişse sizce bu korgeneral niye tutuklu olabilir?”
Orgeneral Dündar’ın TBMM Komisyonu’nda verdiği cevap ise şu: “Sayın Komisyon üyemiz ‘Neden içeride?’ diye sordu, neden içeride olup olmadığını benim değerlendirebilmem de, bilmem de mümkün değil. Dolayısıyla ben olayın dışındayım. ‘Emirlere uydum’ derken, evet, uyguladı. Son noktada da Akıncı Kışlası’nın kontrol altına alınması konusu önem taşıyordu. Dolayısıyla ben de Ankara’da temasta olduğum Yıldırım Güvenç’e oranın kontrol altına alınması gerektiğini ve darbecilerden kurtarılması gerektiğini düşünerek o yönde kendisine talimat verdim, kendisi de gitti Akıncı Kışlası’na ve oradan kontrolü alarak çıktı, o şekilde ifade edeyim.”
Burada da açıkça görüleceği gibi, darbeyi bastırmakla görevlendirilen, sadece talimatı uygulayan bir korgeneral ‘darbeci’ suçlamasıyla tutuklanıyor. Darbecilerle nasıl mücadele ettiği o akşam orada olan herkesin şehadeti ile sabit. Peki ihraç ve tutuklama da ‘dayanak’ noktası ne olabilir ?
Devam edelim;
Trabzon’da 4. Motorlu Piyade Tugay Komutanı Kurmay Albay Bahadır Dalgıç kışlasından çıkmamış. Darbeye katılmamış. İfadelerinde de bu açıkça yer alıyor. Fakat tutuklanma nedeni ‘vali çağırdığı halde gitmemek’.
Benzer bir durum Erzurum’da yaşanıyor.
Jandarma Bölge Komutanlığı Kurmay Başkanı olan Kurmay Albay Murat Koçak ile Jandarma Bölge Komutanlığı’nda görevli Harekat ve Asayiş Şube Müdürü Kurmay Binbaşı Murat Yılmaz tutuklu. Koskoca bir kolordunun bulunduğu şehirde sokağa çıkan asker yok ama bu iki subay tutuklanıyor.
HASTANE DE TEDAVİ GÖRÜRKEN DARBEYE KATILMIŞ !
Bir başka tuhaf örnek ise Giresun’da.
5 Temmuz’da Skorsky helikopterin düşmesi sonucu eşi ve kızını kaybeden, kendisi de ağır yaralanan Giresun Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Mustafa Doğru darbe sırasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde tedavideydi. Gülhane Askeri Tıp Akademisinde tedavi altında olduğu için istese bile darbeye destek veremeyecek biri. Fakat tutuklandı.
Benzeri çok sayıda örnek sıralamak mümkün.
ESKİŞEHİR’DE Kİ ÜSSÜ KURTARAN GENERALDE TUTUKLANDI
Fakat şu örneği aktarmam şart; Korgeneral Hüseyin Demirarslan. Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanıydı. Darbe sırasında İzmir-Gümüldür’de tatildeydi. Olaylar başlayınca Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ı arıyor. Ünal kendisine Eskişehir’e gitmesi talimatını veriyor. O da önce Çiğli’ye oradan da Eskişehir’e geçiyor.
Darbenin bastırılmasında aktif rolü var. Bu durum ifadelerde de açıkça görülüyor. İktidar mensupları da Demirarslan’ın ifadelerini teyit ediyorlar.
Peki ne oldu ?
Fakat Binali Yıldırım ‘Eskişehir’de ki BGHM merkezinden bir korgeneralin yazılı emir isteyerek operasyonları geciktirdiğini’ söylemesi üzerine tutuklandı.
Gerçek 6 ay sonra ortaya çıktı çünkü yazılı emri isteyen Korg. Ziya Cemal Kadıoğlu’ydu. Hala görevine devam ediyor fakat Demirarslan tutuklu.
‘DARBENİN KOORDİNATÖRÜ’ AZ DAHA DARBEYİ KAÇIRIYORMUŞ
Bir başka general; Tümg. İdris Aksoy, darbenin koordinatörü olduğu iddiasıyla tutuklandı.
Peki ne yapmış Aksoy ?
İddianamelere ve ifadelere göre darbe günü Londra’dan dönüyor.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı adına bir toplantıya gitmiş. Darbe günü 17.40’ta İstanbul’a iniyor.
İfadesine göre o da meşhur düğüne gidecek. Fakat havalimanından çıktığında düğüne yetişemeyeceğini fark edip Yenikapı’ya gidiyor. Bandırma feribotu’na binip Bandırma’ya gidiyor. Feribottan indiğinde darbe başlamış.
Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ı arıyor. O da Eskişehir’e git diyor. O da Eskişehir’e gidiyor.
Şimdi ‘darbenin koordinatörü’ diye tutuklu.
(Bu arada 15 Temmuz’a dair tuhaflıklardan birisi de bu olay. Zira darbenin koordinatörü denen komutan darbe günü akşam üzeri Londra’dan geliyor. Uçağı kaçırsa, rötar yapsa darbeyi kaçıracaktı demek ki. Üstelik darbe sırasında feribotta. Feribotta telefon çekiyor muydu, kimle nasıl irtibat kurdu belli değil. Darbenin lideri denen Org. Akın Öztürk’de darbe günü son anda İzmir’den uçağa binip Ankara’ya geliyor. Darbe başladığında sivil kıyafetli ve Abidin Ünal’ın araması sonra Akıncılar’a geçip duruma müdahale ediyor. Neresinden baksanız tutarsız.)
Özetle;
ortada tuhaf olaylar zinciri var. Darbeye katılım çok az olmasına rağmen TSK tarihinde görülmemiş bir tasfiye yaşanıyor.
Darbeye katılmayan, darbeye direnen, darbecilerle mücadele eden isimler tasfiye ediliyor.
Bu durum tasfiye listelerinin darbeden önce hazırlandığı tezlerini güçlendiriyor. Zaten Perinçek ve ekibi bunu Havuz Medyası’nda övünerek anlatıyor.
Ne hikmetse, listeler hazır, tarihi tasfiyeler yaşanacakken bir grup asker Boğaz Köprüsü’nün bir şeridin kapatarak darbeye kalkışıyor.
Sonra her şey Erdoğan’ın dediği gibi ‘Allah’ın lütfu’ oluyor !